12 Mayıs 2014

Aşk-ı Basketbol

 Basketbol: iki çember, 5 kişi pas yaparak topu delikten geçirmeye çalışıyorlar, diğer 5 kişi de topu kapmaya çalışıyor…Özetle böyle. Ama bana göre basketbol bir tutku, bir yaşam tarzı, bir takımın harika uyumudur. O fileden çıkan sesin verdiği huzuru başka bir yerde bulamazsınız. 
 Basketbol, bazen en yakın arkadaşına okkalı bir blok vurduğunda geldiğin gaz ve biraz da onu rezil ettiğini düşünerek üzülmektir, canını dişine takıp savaştığın anlarda takım arkadaşının yaptığı çok basit bir hatada ona içten içten bağırmak ama sırf takımının huzurunu bozmamak için tek kelime etmemektir, çıkan bir topu -düştüğünüzde ne olacağını umursamadan- çizgi üzerinden atlayarak çıkarmaktır, ilk resmi maçına çıkmadan önceki gece formanı ve ayakkabılarını başucuna koymak ve saatlerce uyuyamamaktır, sırf sevdiğin adamı görmek için sabaha kadar gözünü kırpmamaktır, arkadaşların dışarıda gezerken salonda deli gibi koşmaktır… İlk başladığınız yıllarda kollarınızda ve parmaklarınızda aksesuarlardan geçilmez, herkesin bir döneminde ‘Iverson’ kolluğu fantezisi vardır. İlerledikçe onların ağırlıktan başka şeyler olmadığını anlayarak çıkarır atarsınız.
  Maç yolunda maçı düşünürsünüz, karşınızdaki adamı nasıl geçeceğinizi ve bırakacağınız harika turnikeyi hayal edersiniz. Salona geldiğinizde kendinizi hemen soyunma odasına atarsınız. Soyunma odasında maçın önemine göre davranışlar da değişir. Eğer rakip dişliyse ortam biraz soğuk olur, sonra kaptan ayağa kalkar ve diğer 11 kişinin motivasyonunu tavana çıkaracak şeyler söyler.(Biraz da bağırarak söyler, yakınlardan geçen bir rakip varsa duysun diye.) Formalar giyilir, şortun içine sokulur ve Koç beklenir. Koç bir takımın beynidir. Her oyuncuyla ayrı iletişimi vardır. Koç sadece basketbol oynatmaz, hayatınızın her anında kullanabileceğiniz öğütlerle eğitir sizi. Kötü bir şut attığınızda size fırça atacak tek kişi, ama o şutu düzeltmenize yardım edecek tek kişi de Koçtur… Takımınız ne kadar donanımlı olursa olsun, oyuncular Koçun isteklerini yerine getirmezse o takım gerçek bir takım olamaz.
  “Basketbol zihin faaliyetlerinin ve kalp ritminin hemen hemen aynı oranda doruklara tırmandığı bir atmosferde gerçekleşen bir spordur.”(1) Belli bir göreviniz yoktur. Basketbolda bir oyuncu ‘her şeydir’. Savunma yapar, hücuma çıkar, ribaund alır, pas verir, şut atar, top çalar… Her oyuncu, her an oyunun içinde olmalıdır. Hem fiziksel hem de zihinsel olarak. Basketbolda oyuncular bir elin parmakları gibidir. Maç kazanmak için  on iki kişinin on ikisinin de elinden geleni yapması, maçı her şeyden çok istemesi gerekir. Parkede hiçbir başarı şansla gelmez, kan, ter ve gözyaşı dökmeden hiçbir takım zafer elde edemez.
  Basketbolda 24 saniye içinde çembere ulaşmanız gerekir. Yoksa topu rakibinize hediye etmiş olursunuz. Basketbolda oyunu çabuk okuma, karar verme ve uygulama çok önemlidir. ‘Çözüm görmek ve yapmak.’ Hayat da böyledir… Bazen kararlarımızı çabuk vermemiz ve anında uygulamamız gerekir. Eğer kararımız yanlışsa uygulamada hata olur. Bu da işlerimizin aksamasına neden olabilir.
  Bir kişi size iltifat ettiğinde ‘iyi bir asist’ yapmış demektir. Yani basketbol hayatın her anındadır. Eğer siz de elinizdeki çöpü çöp kutusuna uzaktan atmaya çalışıyorsanız kalbinizin bir köşesinde basketbol var demektir… “Dudaklarınızdan tebessüm, kalbinizden basketbol sevgisi eksik olmasın”(2)
(1): Phil Jackson
(2): İsmet Badem

 
Yusuf Alperen Arıkan
2 Temmuz 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder